COVID-19 Sonrası Hekimlik Hizmetleri:
Küresel COVID-19 salgınının insanlık için bir milat olacağını söylemek zor olmasa gerek. Evet, belki bir çok şey, yavaşça da olsa, eskisine dönecek, ama bazı şeylerse kalıcı olarak değişecek. Eskisi gibi tanıdıklarımızla kafa tokuşturma, bir değil - iki yanağından birden öpme - alışkanlıklarımızın en azından belli düzeyde azalacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Sağlık sektöründe de çeşitli katmanlarda radikal değişikliklerin olacağı yine kesin. Örneğin, kişisel koruyu ekipmanların stoklanmasına ayrılacak bütçelerin onlarca kat artacağını tahmin etmek için falcı olmak gerekmiyor elbette. Hekimlik hizmetlerinin sunuluş yöntemi ve kullanılan mekanlarla ilgili de şimdiden bir çok değişim yaşandı. Uzaktan tıp anlamına gelen ‘’telemedicine’’ hem ülkemizde, hem de başta ABD olmak üzere tüm dünyada büyük bir patlama yaşıyor. Hastayı uzaktan görme ve değerlendirmeyi içeren bu yaklaşımla bir çok sağlık sorununa açıklık getirebilmek, hayat kurtarıcı tavsiyelerde bulunmak son derece mümkün. İnternetin hızlandığı, hemen herkesin rahatlıkla görüntülü görüşme yapabildiği, önceki tetkiklerin görüntülerinin kolayca gönderilebildiği, evde otomatik aletlerle tansiyonun, nabzını kolayca ölçüldüğü, kan tahlillerinin için numune alımının evde tıbbi laboratuar görevlileri tarafından ücretsiz olarakyapıldığı bir dünyada, bir çok hastalık için gerçekten de hekim ile hastanın fiziki teması artık gerekmiyor. Pandemi hastanelerinde muayenenin aksine, ‘‘uzaktan tıp’’ yönteminin bulaş riskinin hiç bulunmaması nedeniyle büyük bir ivme kazanmış olması hiç de şaşırtıcı değil elbette.
Hekimliğin altın çağı olarak görülen ve sağlığın henüz ticarileşmediği 70’li-80’li yıllarda muayenehanecilik özel hastanelere kıyasla çok daha popülerdi. COVID-19 sonrası dünyada muayenehaneciliğin tekrar popülerleşebileceğini de iddia etmek son derece mümkün. Salt uzaktan görüşmelerle sorunları çözülemeyecek, fizik muayenenin veya elektro, ultrason, ekokardiyografi gibi tetkiklerin gerektiği hastalarda muayenehaneler pandemi hastanelerine kıyasla ister istemez daha güvenli ortamlar olacak. Bulaşıcı hastalıkları olan hastaların yattığı ve basit bir elektro tetkiki için bile kapıda valesi, asansörde hasta yakınları, bankoda bazen 2 bazen 3 ayrı hasta danışmanı ile temasın olduğu, bekleme salonunda yine sayısı belli olmayan diğer hastalara yaklaşılan, belki de 5 dakika önce salgın hastalık taşıyan hastalarla temas etmiş doktor ve hemşirelerle muhatap olmak gereksiz yere risk almak anlamına geliyor. Oysa muayenehanede sadece bir hekim ve belki ek olarak da bir sekreterle muhatap olarak, minimal riskle bir çok tetkiki daha güvenli ve düşük trafikli bir ortamda yapabilmek mümkün. Belki de hastaneleri sadece yatış, anjiyografi veya ameliyat gerektiren durumlarda kullanıp, ayaktan poliklinik hizmetlerinin tümünü online olarak veya muayenehanelerde ya da özel poliklinik binalarında vereceğiz.
Her halükarda, R.E.M. isimli müzik grubunun bir şarkısına adını veren şu cümle artık hepimizin hakikati haline geldi: ‘’It’s the end of the world, as we know it ’’- yani bildiğimiz dünyanın sonunu yaşıyoruz…